30 Mayıs 2009 Cumartesi

Ergenekon sanığından ilginç dilekçe

Ergenekon davasının tutuklu sanığı Erol Ölmez, mahkeme heyetine sunduğu yazılı dilekçesinde ilginç itiraflarda bulundu.

Kuvayı Milliye 1919 Derneği'nin çaycısı Ölmez, 1990'da askerken hayatının tamamen değiştiğini, usta birliğinde kendisini keşfeden kod adı "Çerkez Ali" olan kişinin askerliğini sonlandırarak kendisini çok özel bir birimin içine aldığını öne sürdü. Ölmez, dilekçesinde "Asıl adı 'Atakurlar' olan birlikte benim görevim istihbarat ve silahlı kanatta yetiştirilmiş, İstanbul Avrupa yakası, tüm Trakya dahil beni başkan yapmıştı. Daha sonra 1998 yılında kurulan Ergenekon yapılanmasında görev aldım ve 'Atakurlar' ismine ekleme yapılarak 'Atakurtlar Cumhuriyet Ordusu' Ergenekon'un sağ kolu olmuş, istihbarat ve silahlı kanadı oluşturulup Ergenekon'a dahil edilmiştir. Bu birim, şu anda olduğu gibi halen aktif haldedir. Ben çok özel olarak eğitim almış, en iyi şekilde yetiştirilmiş bir kişiyim. Atakurtlar Cumhuriyet Ordusu'nun bir askeriyim" dedi.

Ergenekon yapılanmasının Cumhuriyetçi, Ulusalcı ve Atatürk milliyetçileri tarafından kurulan 11 bir kişilik onursal üyesi olan bir yapılanma olduğunu belirten Ölmez, içinde her kesimden insanlar bulunduğunu, hizmet dışında bir amaçlarının olmadığını, silahlı örgüt olmayı kabul etmeyen mütevazi insanlar olduklarını iddia etti.

"CEZAEVİNE GİRDİĞİM GÜNDEN BENİ YALNIZ BIRAKTILAR"

Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopter kazasını sabotaj olarak nitelendiren Ölmez, bunun üstünün örtülüp faili meçhul bırakılacağını belirterek, "Bunun kaza değil de sabotaj olduğunu bilmekteyim. Başkanım daha birçok konunun şahidi olarak artık susmayacağımı, gerçeklerin günyüzüne çıkmasınının zamanı geldiğini söylemek isterim. Nedeni ise cezaevine girdiğim günden beni yalnız bıraktılar. Kimse sahip çıkmadı. Zaten ilk şart, 'Başına bir hal gelirse kendinle başbaşasın' denildi. Bu konuları ciddiye almanızı isterim. Muhsin Yazıcıoğlu'nun susturulmasını isteyen kişi şu an bir siyasi partide siyasi kimliğe sahip olan, aynı zamanda milletvekilidir. Yazıcıoğlu'nun ölümüne sebep olan kişi, aynı zamanda MİT'e çalışan Amerikan destekli kişidir. Bunları size anlatmamdaki sebebim, vicdanımın rahatsız oluşudur" ifadesini kullandı

17 Kasım 2007 tarihinde Ankara'da özel bir toplantıda kendisi, Çerkez Ali ve bir milletvekilinin yeraldığını, toplantıdaki konunun amacının Muhsin Yazıcıoğlu'nun nasıl susturulacağı olduğunu öne süren Ölmez, "Bunun karşılığında 10 milyon dolar para verilecekti. 2008 yılında olması beklenen bu konu, Ergenekon furyası patlayınca 2009 yılına kalmıştır. BBP liderine yapılan aslında sabotajdır" dedi.

"ÇERKEZ ALİ ÇOK KUVVETLİ BİR DEVLET ADAMIDIR"

Bosna Hersek'te savaştığını belirten Ölmez, bu süreçte çok sıkıntı ve zorluklar çektiğini dile getirerek, "1993 ortalarında İtalya'da Cenova'da bir süre otelde kaldım. Yanıma Çerkez Ali geldi. Abdullah Öcalan'ın geleceğini, Roma'da ve Milano'da kalacağının istihbaratını aldıklarını söyledi. Benim görevim ise ebediyyen Apo'yu susturmaktı. Öcalan'ı 6 gün bekledik. Ankara'dan otele gelen bir telefonla gelmeyip Şam'a gittiğini öğrendik. Beni Türk konsolosluğuna bırakıp, pasaportsuz olarak, bir Türk gemisine yerleştirdiler. Gemiyle Derince Limanı'na geldim. Sonra tekrar Çerkez Ali ile görüştük. Çerkez Ali, çok kuvvetli bir devlet adamıdır" dedi.

Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi'nin bütün amaçlarını bildiğini belirten Ölmez, "Taner Ünal denilen kişi, sahtekarın önde gidenidir. Bu gibi derneklerin kurulma aşamasında her zaman öncülük eden CIA ajanı olan kişi Kaan Soyak'tır" dedi.

"BAZI SIRLAR ZAMAN İÇİNDE KAYBOLUP GİTMİŞTİR"

Danıştay cinayetinin sanığı Alparslan Arslan'ın arkasında İBDA-C'nin olduğunu belirten Ölmez, "Tarikatların ve cemaatlerin içinde dönen dolapları, kanuna aykırı tüm işlerini ben bilmekteyim. Nedeni ise benim işim bu. Amaçlarının ne olduğuna gelince, Cumhuriyeti yıkmak, şeriatı geri getirmek. Bunun için de güçleniyorlar. Güçlerini de ABD ve İsrail'den alıyorlar. Türkiye'de dönen dolapları benim kadar bilen sayılı insan vardır. Eğer bendeki belgeleri medya ile paylaşsam, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında dava açılır ve dokunulmazlık zırhı ortadan kalkar. Bu ülkede kim kimdir ve kimin neyle uğraştığını ben çok iyi bilmekteyim. Benim işim bu. Eğer bildiklerimi birebir yaşadıklarımı anlatmış olsam ülkede sıkıntı doğar. Bazı sırlar zaman içinde kaybolup gitmiştir. Çünkü sırlar sır olarak kalmalıydı" dedi.

"BANA ARAPÇA DAHİ ÖĞRETİLDİ"

Kendisine verilen görevleri yerine getirip en iyi şekilde ülkesine hizmet ettiğini belirten Ölmez'in dilekçesinin son bölümünde ise şu sözler yer alıyor: "Avukatımın uyarısı üzerine susmak zorunda kaldım. Susmanın bana faydası olmadığını ve gerçeklerin günyüzüne çıkmasının zamanının geldiğini düşünmekteyim. Bu yazdıklarım bir itiraf değildir. Vicdan azabanın bana vermiş olduğu rahatsızlıktan dolayı konuşmanın zamanının geldiği kanaatindeyim. Görevim icabı birçok kılığa girdim. Yeri geldi tarikatçı oldum, yeri geldi özel yetkili bir insan oldum. Her anlamda en iyi şekilde yetiştirilmiş biri olarak bana Arapça dahi öğretildi. 1993'te Türkiye'ye geldiğimde, Bosna-Hersek'ten kalma sinir ve uykusuzluk çekmekteyim. Bu zamana kadar devam ediyor. Şu anda bile sinir ve uyku ilacı kullanmaktayım. Ben bu hayata istemeden kendiliğinden geçtim. Öyle zaman oldu ki asla çıkmak sözkonusu bile değildi. Maalesef şu anda tutukluyum. Ama şunu bilmelisiniz ki Çerkez Ali beni düşünmektedir ve ben eninde sonunda bu cevaevinden elbet çıkacağım. Yeter ki çark artık tersine dönsün. Çünkü dışardakiler bizi çıkarmanın savaşını veriyor"

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/11759340.asp

0 yorum:

Yorum Gönder